6 Şubat 2016 Cumartesi

KADININ CÜBBESİ


Akşehir kadısı keyfine düşkün bir adammış. Akşehir'de halkın yanında içki içemeyeceğini iyi bilen kadı efendi, canı içmek isteyince; şarap şişesini alıp, bağlara gidermiş. Kadı efendi bir gün şarap şişesini alıp bağlara gitmiş, kendisini kimsenin görmeyeceği bir yere varınca; şarabını içmeye başlamış. İyice sarhoş olan kadı efendi, cübbesini, sarığını bir yere fırlatıp atmış ve kendisi de sızıp kalmış. Nasrettin Hoca'nın da bir cübbeye ihtiyacı varmış. Üstündeki epey eskiymiş. Yerlere atılmış cübbeyi görünce hemen alıp sırtına giymiş. Kadı akşama doğru ayılmış, bir bakmış ki; cübbe yok. Cübbesini arayan kadı efendi, bulamayınca; çalındığını sanmış. O halde evine gelen kadı efendi, adamlarına emir vermiş: 

-"Yarın sabah kimin sırtında benim cübbeyi görürseniz; hemen yakalayıp getirin!"

Ertesi gün çarşıyı pazarı dolaşan kadının adamları, bir bakmışlar ki; kadının cübbesi Nasreddin Hoca'nın sırtında. Bunu gören adamlar, Hoca'yı apar topar yakalayıp kadının huzuruna getirmişler. Kadı cübbeyi tanıyınca sormuş: 

-"Hoca efendi, bu cübbeyi nereden buldun?"

-"Dün bazı arkadaşlarla bağda dolaşıyorduk. Bir de ne görelim? Saçı sakalı ağarmış, şöyle sizin gibi kelli felli bir adam, zil zurna sarhoş olmuş yatmıyor mu? Yanında da içilmesi haram olan koca bir şişe şarap da var. Cübbesini sarığını çıkartıp atmış. Bu halde oralardan bir hırsız geçecek olsa cübbeyi çalacak. Buna meydan vermemek için cübbeyi aldım. Sahibi çıkınca hemen çıkarıp vereceğim. Şahitlerim de var."

Kadı şöyle sakalını bir sıvazladıktan sonra biraz düşünmüş ve demiş ki: 

-"Sen o cübbeyi sağlıkla giymeye devam et Hoca efendi, o cübbenin sahibi çıkmaz!"

4 Şubat 2016 Perşembe

ONDAN AL ÖTEKİNE VER !


İncili Çavuş İstanbul’a yeni geldiği sırada bir müddet boşta kalmış ve getirdiği birkaç kuruşu sarfedip, zarurete düşmüştü. Son günlerde nezdinde ancak iki akçelik bir tek sikke kalmıştı. O gün bununla savmak mecburiyeti hasıl olmuştu. Bir bakkal dükkanına girip, bir akçelik peynir almış. İki akçelik sikkeyi vermiş. Bakkal parayı çekmecesine atarak, diğer bir işle meşgul olmaya başlayınca İncili :

-"Üstü olan  bir akçeyi vermedin?"

-"Ne demek? Verdim ya? Vermedin, vermiş olsaydın istermiyim?

-"Verdim, sen unutmuşsun?"

-"Dostum emin ol ki vermedin."

-"Artık çok oluyorsun, verdim."

-"Bu vesile ile peyniri bedavaya mı almak istiyorsun?"

İncili bakkaldan parayı alamayacağını anladıktan sonra “la havle” diyerek oradan karşıdaki fırına gidip:

-"Şuradan bir akçelik ekmek ver." demiş.

Ekmeği alınca yürümüş, fırıncı parayı vermediğini görerek arkasından bağırmış:

-"Hey arkadaş ! hani ya ekmeğin parası?"

İncili dönüp hiddetle:

-"Verdim ya ! kaç kere vereceğim?"

-"Canım vermedin?"

-"Sen unutmuşsun. Ekmeği istediğim vakit parayı verdim."

İncili yoluna devam ile oradan savuşur. İyice uzaklaştıktan sonra der ki:

-"Yarabbi, sen bilirsin ki bakkal bir akçe fazla aldı. Ekmekçi de parasını hiç alamadı. Artık ahirette sen bakkaldan al ekmekçiye veriver. Bende hak kalmasın."

HER ŞEY ALLAH'TAN

Bektaşi, sokakta dolaşırken kendi kendine, "Her şey Allah'tan, her şey Allah'tan" diye mırıldanır dururmuş. Bunu gören densizin biri, Bektaşi'nin arkasından yaklaşıp ensesine kuvvetli bir tokat patlatınca, can havliyle geri dönen Bektaşi'ye :
-"Her şey Allah'tan, her şey Allah'tan" diyerek Bektaşi'yle alay etmiş.

Bektaşi:

-"Ben de biliyorum her şey Allah'tan da, sadece bu iş için hangi deyyusu aracı etti , ona baktım." demiş.