Saf bir Erzurumlu, şehirler arası otobüs yolculuğu yaparken mola yerinde otobüsünü şaşırmıştı. Anonsu duyunca kalkmakta olan otobüsten içeri dalıp seslendi:
-“Gardaş hele bir bahın! Ben bu otobusun yolcusu miyam?”
Gülmeyi Unutmuş Türk Halkına Seviyeli Fıkra ve Hikâyeler
Cumhuriyetin ilk yıllarında, CHP’nin tek parti olduğu dönemlerde, yol vergisi varmış. Ya yol vergisi verilirmiş, ya da yol işinde çalışılırmış. İki Tortumlu hem vergi verememiş hem de işten kaçmışlar, ancak kontrol yapan jandarmaya yakalanmışlar.
Jandarma:
-“ Vergi verdinizmi?”
Tortumlu:
-“He!”
Jandarma:
- “Dipkoçanızı verin bakayım!”
Tortumlu:
- “Yohdur.”
Jandarma:
- “Adın ne?”
Tortumlu, arkadaşının gözlerine bakıp göz kırptı. Adlarını da söylemezlerse belki kurtulabilirlerdi.
Birinci Tortumlu:
- “Ola benüm adum neydi Memmed?”
İkinci Tortumlu:
- “Ben ne bülim Ehmed!”
Tortum’un köylerinden birinde yatsı namazının on rekatı, bağ bahçe işlerinde yorulduklarından fazla geliyormuş. On rekatı daha aşağı indirmek için müftüye bir heyet gönderirler. Köylüler derdini anlatır ama müftünün cevabı açıktır:
-“Olmaz! Ayrıca on rekattan başka üç rekat da vitr-i vacip kılacaksınız. Aşağısı hiç olmaz.” der.
Heyet köye dönerken köylüler de, merak içerisinde, hayırlı bir haber almak için köy çıkışına kadar, karşılamaya çıkarlar. İçlerinden biri heyete uzaktan bağırır:
-“Endürdüüüüüz?”
-“Poh endürdüh, üsdüne bindirdik ulaaa! Üçde fıtrifıcır kılacayuh!”
Osman dayı, Tortumun bir köyünde yaşamış mugellit bir adamdır. Çuvalına doldurduğu çerçi malzemeleri ile köy, köy dolaşır, çerçilik yapardı. Bir gün yine köyün birinde çuvalını açmış, satışa başlamıştı, köyün kadınları ve çocukları da çoktan başına toplanmışlardı bile.
Herkes birşeyler alma telaşında iken orada bulunan bir kız çocuğu Osman dayıya sitemli bir şekilde:
-“Osman dayı senin uçgurların çürük, anam senden geçende uçgur (bel lastiği) almıştı, iki gün dayanmadı koptu.” der.
Osman dayı hiddetlenerek:
-“Gız gızım! Anan çeker yukarı baban çeker aşağı. Buna uçgur mu dayanır?”
Tortumlu "Şeker" adında hiç görmediği bir kızla nişanlanır. Nişanlısını ilk defa görmek için nişanlısının evine gider. Kapıda alımlı, güzel baldızı karşılar. Ama bizim Tortumlu baldızını nişanlısı sanır kızı herkesin yanında uzun, uzun süzer, gözüyle yer. Bunu gören kızın babası:
- "Enişte Şeker bu" diye nişanlısını gösterir.
Ama Tortumlu gözünü baldızından ayıramaz;
- " He baba he! Bunların hepsi şeker!" der.
Kış kıyamet günü, adamın biri ölür. Köylüler cenazeyi kızakla mezarlığa götürmek isterler. Ama daha mezarlığa varmadan, kızak da, öküzler de çamura saplanır. Köylüler uzaktan öküzlere bağırırlar ama başaramazlar. Kimse çamura girmeyi göze alamaz. Cemaatten biri bakar ki, dirilerden hayır yok, ölüye seslenir:
-''Vola oğlum, öldün, öldün de, öküzlere bir 'Ho' diyemeyecah geder mi geberdin mübarek, bir ho desen daha!”