20 Ocak 2012 Cuma

DUVARCI USTASI TEMEL

İş kazası tutanağına planlama hatası diye yazmıştım. Bunu yeterli görmeyerek, ayrıntılı anlatmamı istemişsiniz. Şu anda hastanede yatmama neden olaylar aynen aşağıda anlattığım gibi olmuştur:

Bildiğiniz gibi ben bir duvarcı ustasıyım. İnşaatın 6. katındaki işimi bitirdiğim zaman biraz tuğla artmıştı, yaklaşık 250 kg. kadar olduğunu tahmin ettiğim bu tuğlaları aşağıya indirmek gerekiyordu. Aşağıya indim bir varil buldum, ona sağlam bir ip bağladım, 6. ka ta çıktım ipi bir çıkrıktan geçirip ucunu aşağıya salladım.

Tekrar aşağıya indim ve ipi çekerek varili 6 kata çıkardım. İpin ucunu sağlam bir yere bağlayıp tekrar yukarı çıktım. Bütün tuğlaları varile doldurdum. Aşağı indim, bağladığım ipin ucunu çözdüm. İpi çözmemle birlikte birden kendimi havada buldum. Nasıl bulmayayım ben yaklaşık 70 kiloyum. 250kg lik varil süratle aşağıya düşerken beni yukarı çekti. Heyecan ve şaşkınlıktan ipi bırakmayı akil edemedim. Yolun yarısında Dolu varille çarpıştık. Sağ iki kaburgamın burada kırıldığını sanıyorum. Tam yukarı çıkınca 2 parmağım iple beraber çıkrığa sıkıştı. Parmaklarımda bu sırada kırıldı.

Bu esnada yere çarpan varilin dibi çıktı ve tuğlalar etrafa saçıldı. Varil hafifleyince bu sefer ben aşağıya inmeye varil yukarı çıkmaya başladı ve yolun yarısında yine varille çarpıştık. Sol bacağımın kaval kemği de bu sırada kırıldı. Can havli ile ipi bırakmayı akıl ettim.

Başımı yukarı kaldırdığımda boş varilin süratle üzerime geldiğini gördüm. Kafatasımın da böyle çatladığını sanıyorum. Bayılmışım, gözümü hastanede açtım. Cenabı Hak'tan tüm kullarını böyle görünmez kazalardan korumasını diler, hürmetle ellerinizden öperim.

Duvarcı Ustası Temel

18 Ocak 2012 Çarşamba

YEM BORUSU

Efendim rivayet ederler ki; Osmanlının son dönemlerinde Libya’da çarpışan süvarilerimize at gönderilmektedir. İmparatorluk perişandır, yoğun savaşlar nedeni ile tükenen ekonomi sonucu asker aç ve açıktır. Askerine yiyecek bulamayanların atlara hiç vereceği bir şey yoktur.

Ahırkapıdan askeri bir tekneye atlar doldurulur ve yola çıkılır, Marmara’ya açılır açılmaz atlar açlıktan ahşap küpeşteleri kemirmeye başlar, tayfalardan biri durumu komutana iletir, atların başındaki baş seyis çağrılır ve çözüm bulması istenir. Tecrübeli seyisin talimatı ile yem borusu çalınır. Yem borusunu duyan eğitimli atlar hemen yan yana gelerek tek sıra dizilir ve yem torbasının takılmasını bekler. Fakat nafile torbalar boş olduğu içinde gelmez. Bir süre sonra sıkılan atlar yine küpeşteyi kemirmeye başlar, yine yem borusu çalınarak atlar avutulur ve sürekli ayni sahne tekrarlanarak Libya’ya ulaşılır.

1 Ocak 2012 Pazar

BABA KIZIN OYUNU



Anne alışverişte, baba 2.5 yaşındaki sevimli kız çocuklarına göz kulak olmakta. Sevimli kız halının üzerinde kendi kendine çay seti oyuncağı ile oynarken, gazetesini okumakta ve ara sıra bebeğin kendisine çay seti oyuncağının minik plastik fincanı ile ikram ettiği suları sanki 'çay'mış gibi içerek oyuna katılmaktadır.


Baba, "Aslında karımın abarttığı gibi zor bir şey değil çocuk bakmak yahu" diye düşünürken eve anne gelir, baba anneye "Sus" işareti yapıp bebeklerini izlemesini ister.

Bu çok şirin oyunu annenin de görmesini istemektedir. Anne, bebeğin elinde çay fincanı ile salondan çıkıp biraz sonra içi su dolu olarak getirmesini, babanın da onu çaymış gibi içmesini seyrettikten sonra kalkıp mutfağa giderken;

- "Aferin sana" der kocasına, "Kızımızın uzanabildiği tek su kaynağının klozet olduğunu biliyorsun değil mi?"

KEYFİME SONRA BAKARIM


Temel, karısının cenaze töreninde bulunuyordu. Tabut tam toprağa verilirken telaşını fark eden İdris;

-''Ne ula, bugün çalışacak misun yoksa?'' diye sordu.

Temel gayet sakin cevap verdi;

-''He ula Önce iş,sonra çeyuf daa! ''

ATEŞ EDERİM


Çavuş  sorar:

- "Söyle bakalım Temel, cephanelik önünde nöbet tutuyorken, birden cephanelik infilak etse, ne yaparsın?"

- "Herkesin tuyması için havaya bi el ateş ederum komitanum!"

TAZİYEYE GELENLERE



Son yılları hasta yatağında geçen bir adam ölüm döşeğinde son saatlerini beklerken birden yukarı kattaki odasında merdiven boşluğundan süzülüp gelen en sevdiği çikolatalı bisküvilerin kokusunu duymuş. Kalan bütün gücünü toplayıp yatakta doğrulmuş, duvarlara tutuna tutuna titreyerek merdivene ulaşmış, zorlukla basamakları inmiş, dizleri bükülerek mutfağa yönelmiş, birden cennete girmiş gibi hissetmiş kendisini. Mutfak masasının üzeri sevdiği yüzlerce çikolatalı bisküvi ile doluymuş.

Kendine en yakın bisküviye doğru bembeyaz buz gibi eliyle titreyerek uzanmış ve karısının 'Şırraak!' diye
spatula ile eline indirdiği şaplağı ile sarsılmış;

-"Uzak dur onlardan sersem!" demiş karısı, "Onlar cenazeye gelecek dostlarımız için!"

İMAM, HAHAM, PAPAZ

İstanbul Beyoğlu'nda biri birine komşu olan kilise, havra ve caminin din görevlileri; papaz, haham ve hoca arkadaş olurlar. Üçü de mabetlerinde kendi dinince ibadetini yaptırır, sonra bir arada vakit geçirirler.

Yeni yıl nedeni ile bir araya geldiklerinde kağıt oynamaya otururlar. İnsanoğlu bu başlamayadursun, bir süre sonra bu oyunları kumara dönüşür. Sonunda ihbar edilirler ve polis aniden baskın yapar. Hemen toparlanıp oyun kağıtlarını saklarlar, ama polis durumdan emindir, önce papazı sıkıştırır:

'-Siz din adamısınız, yalan söylemek size yakışmaz, söyle, kumar oynuyordunuz, değil mi?

Papaz işin nereye varacağını kestirir ve inkâr eder. Polis kararlıdır, kiliseden İncil' i getirtir,

'-Öyleyse Mukaddes kitap üzerine yemin et' der.

Papaz bir kere hayır demiştir, şimdi itiraf ederse büsbütün kötü olacağını bilir. 'Ne yapayım,' diye düşünür, 'simdi yalan yere yemin eder, sonra kiliseye girer günah çıkartırım, Allah affeder...'

Elini kitaba basıp yemin edince, polisin yapacak birşeyi kalmamıştır.

Bu defa haham'a döner bütün kibarlığını takınarak;

'-Söyle Haham efendi,' der, 'sakın inkâr etme, kumar oynuyordunuz, değil mi? '

Haham düşünür, 'evet' dese hem papazı ele vermiş olacak, hem de kendisi için durum iyi olmayacak. 'Papaz bizden daha kıdemli, inkar ettiyse bir bildiği vardır hem arkadaş uğruna işleyeceğim bu suçu Allah elbet affeder' diye kendini avutup, basar yemini...

Sıra gelmiştir İmama. Polis bu son kozu da kaybetmek istemez. Bütün hışmı ile ona döner:

'-Bak hoca efendi,' der, 'bilirsin dinimizde yalan söylemek çok günahtır. İtiraf et; kumar oynuyordunuz, değil mi? ':

Hoca ellerini kaldırır, papaz ve hahamı işaret eder,

'-İyi de polis bey kardeşim; onlar oynamamışsa ben yalnız başıma nasıl oynadım?" der.