Anadolu’da Kurtuluş Savaşı’nın sonuna gelinmiştir. Zafer daha kazanılmadığı için, Londra’da İstanbul Hükümeti’nin de bir temsilcisi vardır: O temsilci bir ara Dışişleri Bakanlığı da yapan Mustafa Reşit Paşadır.
Bir gün İngiltere Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri, yanında iki büyük sermaye grubunun temsilcileri Reşit Paşa’ya gelirler. Anadolu’daki orduya kundura, silah, elbise ve top satmayı önerirler, hem de müsait şartlarla.
İngilizler Yunanlıları Anadolu’ya çıkarmışlardır ama, onların kaybedeceklerini anlayınca da Türklere yanaşmaktadırlar. Çünkü onların geleneği budur, kültürü budur. Ayrıca Mustafa Reşit Paşaya bir teklifleri daha vardır. Yunanlılar, aldıkları malzemenin ve kredinin karşılığında İzmir Limanı’nın gelirini İngilizlere vermeyi kabul etmiştir. Oysa savaş umdukları gibi gitmemekte, Yunanlılar İzmir Limanı’nda tutunamayacaklardır.
Acaba, Anadolu Hükümeti İzmir Limanı’nın gelirini İngilizlere verebilir mi? Mustafa Reşit Paşa, Londra’da İstanbul Hükümeti’nin yani padişahın temsilcisidir, ama o bir Türk’tür ve de devlet adamıdır. Mustafa Reşit Paşa teklifi elinin tersiyle iter:
“İzmir ve limanı Türk’tür, Türkler evlerinin kapısını kimseye vermezler.” diye cevap verir.