28 Haziran 2018 Perşembe

BÜST


Rusya'da yaşayan Yahudi asıllı biri   İsrail’e göçme kararı alıp Rusyadan ayrıldığında yanında Lenin’in büstü  vardır. Rus gümrük memuru;

- "Bu nedir?" diye sorar.

Yahudi:

  -"Bu nedir  sorusu yanlıştır yoldaş!  Bu kimdir  demeniz gerekirdi!  Bu Lenin’dir, sosyalizmin temellerini atan, Rus halkına iyilikler getirendir. Bende bunu bereketli günlerin anısı diye yanıma aldım.”

Etkilenen Rus görevli söyleyecek söz bulamaz ve;

  - "Tamam, geçebilirsiniz!" der.

Tel Aviv havaalanında bu defa İsrail gümrük memuru büstü görür ve sorar:

  – "Bu nedir?”

Yahudi:

– Bu nedir? sorusu yanlıştır. Bu kimdir  demeniz gerekirdi! Bu Lenin’dir. Bu deli cani yüzünden Rusya’yı terk etmek zorunda kaldım! Yanıma aldım ki her gün ona bakıp bakıp lanet okuyayım!"

Geçmiş yıllarda Rusya'dan kaçmış olan İsrailli görevli:

 - "Tamam, geçebilirsiniz! Hoş geldiniz!" der.

Adam akrabaları tarafından kendisi için tutulan eve yerleşir, büstü büfenin üstüne koyar ve gelişi nedeniyle de  akrabalarına davet verir. Davete katılan akrabalardan birisi büfenin üstündeki büstü göstererek sorar;

 -"Bu kimdir?”

Yahudi:

– " Bu kimdir  sorusu yanlış  bir soru kuzum! Bu nedir  demen gerekirdi! Bu; on kilogram, yirmi dört ayar altın. Hemde  vergisiz!”

18 Haziran 2018 Pazartesi

ÇORBANIN KOKUSU



Nasreddin Hocanın canı güzel bir tarhana çorbası çekmiş..Başlamış tatlı tatlı hayal kurmaya. Tam o esnada kapısı çalmış ve gelen karşı komşusunun oğlu şöyle demiş:

– "Hocam. Annem çok hasta bir tas çorba istiyor."

Hoca kendi kendine söylenmeye başlamış :

– "Allahım bizim komşular kurduğum hayalin bile kokusunu alıyor."

YEMEĞİN PARASI

 
Hoca Nasrettin’in Akşehir’de kadılık vazifesini yürütürken karşısına iki adam çıkmış. Birisi öteden beri cimriliği ile tanınmış bir aşçı, diğeri de boynu bükük bir fakir. Aşçı sözü almış :

– "Hocam demiş, ben bu adamdan davacıyım. Dükkanın önünde fasulye pişiriyordum. Tencerenin kenarından buğusu çıkıyordu yemeğin. Bu adam elinde somun ekmekle geldi. Kopardığı lokmaları yemeğin buğusuna tutup başladı atıştırmaya. Nihayet koca bir ekmeği bitirdi. Ondan fasulye buğusunun parasını istedim, vermedi."

Nasrettin Hoca anlatılanları dikkatlice dinledikten sonra fakire dönüp :

– "Doğru mu bunlar ? "diye sormuş.

– "Evet, demiş " fakir adam.

– "Öyleyse para kesesini çıkar bakalım."

Zavallı fakir kadı efendiye karşı gelememiş. İçinde üç beş akçe bulunan para kesesini Nasrettin Hoca’ya uzatmış. Bu sefer aşçıyı çağırmış yanına. Keseyi kulağına yaklaştırarak şıngırdatmaya başlamış. Sonra da :

– "Haydi demiş aldın işte alacağını."

 Aşçı :

– "Nasıl olur? "diye şaşkınlığını belli etmiş. Paramı vermediniz henüz."

Hoca cevap vermiş :

– "Fazla uzatma, yemeğin buğusunu satan paranın da sesini alır elbet!"

2 Haziran 2018 Cumartesi

KRISTOF KOLOMB

Tarih dersinde öğretmen sözlüye kaldırdığı öğrenciye son bir şans tanımak için:

- Amerika`yı kim keşfetti? diye sordu.

Çocuk soruyu cevaplayamadı.

Sabri taşan öğretmen, hiddetle bağırdı:

- Kristof Kolomb!

Çocuk, bunun üzerine yerine oturdu. Öğretmen bu harekete de kızdı:

- Ne o? Sana yerine oturmanı kim söyledi?

Öğrencinin cevabı şaşırtıcıydı:

- Affedersiniz öğretmenim. Ben de başkasını çağırdığınızı sanmıştım!!...

KAHİN

Ünlü ve zengin kadının İçi sıkılıyordu; anlayamadığı bir nedenle çok huzursuzdu. En iyisi ona gitmekti. Kendisine o yardımcı olabilirdi. Telefon açtı ülkenin en ünlü kahinine.

-''İmkansız, tam çıkmak üzereydim!'' dedi kahin.

-'lütfen!'' dedi kadın kendisini kıramayacağını düşünerek.

Çok zengindi kadın, ülkenin en zenginlerinden. Doğa üstü güçlere inanırdı ve kahinin müdavimlerindendi. Tabii ki kahin böyle iyi bir müşteriyi kıramamıştı. Karşılıklı oturuyorlardı.

Önlerindeki küreye baktı kahin; kaşları çatıldı, göz bebekleri büyüdü, alt dudağı düştü, kafasını kaldırıp ona baktı;

- ''Çok üzgünüm!'' dedi. Bir an için duraksadı, belli ki söylemek istemiyordu.

-''Ne'' dedi kadın ısrarla.

Kahin;

-''Kürede yarını göremiyorum!'' dedi.

Yıkılmıştı kadın. Medyum bugüne kadar hiç yanılmamıştı. Yarın olmadığına göre bu gece ölecekti. Ne yapmalıydı? Evine gitti; vasiyetini yazdı ve biraz televizyon izledi. Uykusu gelmişti. Son gecesiydi ve ne yapacağını bilmiyordu. En iyisi uyumaktı. Böylece uyurken hiçbir şey hissetmezdi. Yatağına uzandı, gözlerini kapattı ve derin bir uykuya daldı.

Uyandığında güneş yeni doğmuştu, kuş sesleri geliyordu. ''Cennette miyim?'' diye düşündü. Her şey gece bıraktığı gibiydi. Kalktı; sabahlığını giydi ve salona indi. Her şey normal gözüküyordu. Kahin bu kez yanılmış mıydı acaba? Kapıdaki gazeteyi aldı ve gözü bir habere ilişti. Manşette şöyle yazıyordu: ''Ünlü kahin öldü.''