18 Haziran 2018 Pazartesi

YEMEĞİN PARASI

 
Hoca Nasrettin’in Akşehir’de kadılık vazifesini yürütürken karşısına iki adam çıkmış. Birisi öteden beri cimriliği ile tanınmış bir aşçı, diğeri de boynu bükük bir fakir. Aşçı sözü almış :

– "Hocam demiş, ben bu adamdan davacıyım. Dükkanın önünde fasulye pişiriyordum. Tencerenin kenarından buğusu çıkıyordu yemeğin. Bu adam elinde somun ekmekle geldi. Kopardığı lokmaları yemeğin buğusuna tutup başladı atıştırmaya. Nihayet koca bir ekmeği bitirdi. Ondan fasulye buğusunun parasını istedim, vermedi."

Nasrettin Hoca anlatılanları dikkatlice dinledikten sonra fakire dönüp :

– "Doğru mu bunlar ? "diye sormuş.

– "Evet, demiş " fakir adam.

– "Öyleyse para kesesini çıkar bakalım."

Zavallı fakir kadı efendiye karşı gelememiş. İçinde üç beş akçe bulunan para kesesini Nasrettin Hoca’ya uzatmış. Bu sefer aşçıyı çağırmış yanına. Keseyi kulağına yaklaştırarak şıngırdatmaya başlamış. Sonra da :

– "Haydi demiş aldın işte alacağını."

 Aşçı :

– "Nasıl olur? "diye şaşkınlığını belli etmiş. Paramı vermediniz henüz."

Hoca cevap vermiş :

– "Fazla uzatma, yemeğin buğusunu satan paranın da sesini alır elbet!"