3 Ocak 2011 Pazartesi

SULTAN'IN MEMELERİ




Pala, uzak doğuda Derebeyi saraylarından birinde  hizmetkarmış. Yıllardır Sultan'ı görür ve onun göğüslerine hayran olurmuş. Artık bir saplantı halini almış onda sultanın göğüslerine dokunmak. Tüm cesaretini toplayıp, Harem Ağası'na açılmış.

- "Bana Sultan'ın göğüslerini koklat. Ömür boyu biriktirdiğim bin altın senin olsun!" demiş.

Harem Ağası'nın aklı yatmış bu karlı işe. Kenar mahallelerde tanıdığı bir simyacı-büyücü karışımı bir kadın varmış. Ona gidip bir losyon hazırlatmış ve bu losyonu, Sultan'ın o gün banyodan sonra kullanacağı havluya iyice sürmüş. Sultan çıplak tenine havluyu sürünce, losyon etkisini hemen göstermiş. Göğüsleri yangın yeri gibi yanmaya başlamış. Saray doktorları merhemlerle, ilaçlarla çare bulamamışlar. Sultan acıdan, kaşıntıdan, yanmadan ölecek. Harem Ağası ortaya çıkmış ve Derebeyine;


- "Saray hizmetkârlarından Pala, derdinize derman olabilir. Onun salyası, her şeye iyi geliyor. Tek çare, Pala'nın dili. Sultanımızı ancak o kurtarır, eğer siz izin verirseniz," demiş.

Derebeyi çaresiz, çağırmış Pala'yı Harem'e. Pala, bir saate yakın Sultan'la yalnız kalıp muradına ermiş. Ne var ki söz verdiği halde, 1000 altını Harem Ağası'na vermeye yanaşmamış.

- "Bu olayı açıklarsan, ikimizin de kellesi gider. Bunu göze alamazsın. Hadi bakalım, çek arabanı!" demiş.

Harem Ağası çok kızmış. Öyle kızmış ki; ertesi gün, aynı yakıcı losyonu Derebeyi'nin banyodan sonra giyeceği donuna iki kat sürmüş. Sonra Pala'yı çağırtmış.


-"Derebeyi'nin kaşıntısı varmış, seni emretti!"