2 Aralık 2019 Pazartesi

MEŞHEDİ'NİN HALISI


Kadının biri Meşhedi'nin halı dükkana girer. İlk bakışta çok beğendiği bir halıya doğru yönelir. Halıya daha yakından bakmak üzere yere doğru eğildiğinde istemeyerek sesli bir şekilde gaz kaçırınca çok utanır ve hemen kimse duydumu diye etrafına bakınır. Arkasında duran Meşhedi'yi görünce konuyu unutturmak için aceleyle;

-“Bu halı kaç para?" diye sorar.

Meşhedi alaylı bir şekilde yanıt verir:

- "Valla hanımefendi, halıya sadece bakmakla osurduğuna göre fiyatını duysan artık orasını sen düşün."

KAYNANA SEVGİSİ



Çok zengin kadının birinin 3 damadı varmış ve merak edermiş damatları onu severler mi diye. Onları imtihan etmeye karar vermiş. Birinci damatla yürürken kendini denize atmış, başlamış çırpınmaya. Damat  hemen atlamış kadını kurtarmış. Sabaha kapısının önünde bir “orta klas otomobil” bulmuş, bir de not:

-“Damat beni seviyormuşsun teşekkürlerimle”

Ertesi gün aynı senaryo. İkinci damatla ve yine orta klas bir otomobil ile ayni not. Cuma günü 3.cu damatta imiş sıra. Aynı şekilde 3.cü damatla yürürken atmış kendini denize. Damat bakmış kadın çırpınıyor, dönmüş gitmiş. Kadın boğulup, ölmüş. Ertesi sabah kapıda bir “lüks otomobil.”içinde kayınpederinden bir not;

-“Teşekkür ederim damat."

3 Kasım 2019 Pazar

SATIYORLARMIŞ

Birkaç çocuk ormanda mantar topluyormuş. Çocukları gören bir köylü yanlarına gitmiş:

- "Ne yapıyorsunuz burada?"

- "Mantar topluyoruz amca!"

- "Evladım mantarın zehirli olup olmadığını bilmeden nasıl yiyorsunuz?"

- "Amca biz bunları yemiyoruz ki satıyoruz."

RAPTİYE


Okulda öğretmeni tarafından cezalandırılan Temel, olan biteni evde annesine anlatır.

- "Öğretmene oyun oynayan arkadaşım oldi, cezayi ben yedum".

- "Nasıl oldu bu iş evladum."

- Arkadaşum öğretmenumuzun  sandalyesine raptiye koydi."

- "Peki sen ne yaptın ha uşağım?"

- " Haçan bir şey etmedum daa, raptiyenun patmaması için öğretmen tam oturacağu sırada sandalyeyu çektum."

1 Ekim 2019 Salı

İLK DEFA ASLAN YİYECEK


Aslan, kurda seslendi:

- "Hey kurt! Gel sohbet edelim."

- "Olmaz. Beni yersin sonra."

- "Yemem. Bak inanmazsan pençelerimi ve ağzımı bağla."

Aslanın, pençeleri ve ağzı bağlanınca kurt gülmeye başladı.

- "İyi ama dedi, aslan... Neden bu kadar seviniyorsun ki?"

Kurt cevap verdi:

- "Neden olacak? İlk defa bir aslan yiyeceğim de."

YALNIZ MİLLİ MARŞ




Adam son derece gururlanarak kendinden bahsediyordu:

- "Ben akordeonu alıp çalmaya başlayınca herkesi ayağa kaldırırım."

Arkadaşı şaşırır:

- "Demek o kadar ustasınız bu enstrümanda!"

- "Yok canım, ben sadece milli marşı çalmasını bilirim"

BİLMEDİĞİ PARÇA


Küçük çocuk, keman dersi için evde prova yapıyor, babası da oturmuş gazete okuyordu. Evin köpeği de çocuğun kemanından çıkan melodilere havlayarak eşlik ediyordu.

Bu gürültüde babanın gazete okuması mümkün mü? Bir duruyor, iki duruyor, ama ne çocuk keman çalmayı ne de öteki havlamayı kesiyordu. En sonunda baba, oğluna seslendi:

-"Oğlum, şunun bilmediği bir parça çalsana!"

1 Eylül 2019 Pazar

BİR DAHA TARTIL


Temel küçük bir baskül ile isteyenleri tartıp geçimini sağlıyordu. Bir gün yanına gelen İdris;

-“Ula tart Penu pakayım, kaç kilo geliyrum”, diyerek basküle çıkar,

Otomatik baskülün göstergesinde kaç kilo geldiğini öğrenir ve çıkarıp Temel’e 1 lira verir. Tartı ücreti 50 krş.tur. Temel, ceplerinin karıştırır, iade edecek parası olmadığı için veremez.

-“Hemşerum, bozuk param yok, bir daha tartıl da fit olalım.” der.

7 Ağustos 2019 Çarşamba

HIRSIZ KOL


Avukat hırsızlıkla suçlanan müvekkilini etkileyici bir savunma ile hapisten kurtarmak istemektedir, yargıca hitaben:

-“Müvekkilim, arabanın camından içeri sadece kolunu sokup çantayı almıştır. Müvekkilimin kolu, müvekkilimin bizzat kendisi değildir. Dolayısıyla sadece bir kol, yani bir organ tarafından işlenen bir suç için niye bütün bir kişiyi, tüm bir organizmayı cezalandırıyorsunuz?” der.

Yargıç, gülümseyerek;

-“Peki, o zaman aynı mantıkla gidiyorum ve müvekkilinizin kolunu 1 yıl hapse mahkum ediyorum. Müvekkiliniz isterse ona eşlik edebilir.” der.

Müvekkil gülümser. Avukatın yardımıyla cezaya çarptırılan takma kolu çıkartıp mübaşire verirler ve keyifle mahkeme salonunu terk ederler.

ADALET

Bir avukatla bir doktor katıldıkları tur esnasında arkadaş olurlar. Tur devam ederken, doktorun cep telefonu çalar. Telefondaki hastasıdır, hastasını dinledikten sonra kullanması gereken ilaçları söyler ve telefonu kapatarak Avukat arkadaşına sorar;

-“Ben şimdi muayene ücreti alsam adil olu mu?”

Avukat;

-"Tabiki adil olur, telefonda da olsa sen onun hastalığını teşhis edip, gereken ilaçları söyledin" der.

Avukattan gerekli hukuki yardımı alan doktor, seyahat bitip, muayenesine dönünce hastasına 300 TL'lık muayene faturası gönderir. Bir gün sonra postadan avukat arkadaşından gelen bir mektup alır. Zarfın içinde avukatın kendisine gönderdiği 1000.-TL'lık danışma ücreti faturası vardır. "

8 Temmuz 2019 Pazartesi

GENDİN BUL

Erzurumlu yaşlı kadın hastalığından dolayı doktora gider ve doktor;

- “Nereniz ağrıyor?” diye sorar.

Hasta kadın;

-"Vıyh “Ben niye söyliyim? Bunca sene boşuna mı okudun? Gendin bul.” diye cevap verir.

HANİ YA EVET DEMEK YOĞUDİ

Gullabi Turan İstanbul’a gelir. Galata Köprüsü’nden geçerken “Evet Hayır” programının sunucusu Erkan Yolaç’ı görür. Hemen yanına yaklaşıp;

-“Ağabeyi sen Erkan Yolaç mısan ?” diye sorar.

Erkan Yolaç bir hayranım beni tanıdı diye sevinip gülerek;

- "Evet, ben Erkan Yolaç’ım " diye cevaplayınca;

Gullabi hemen cevabı yapıştırır;

-"Hani ya ‘evet’ demek yoğudi?”

2 Haziran 2019 Pazar

ÖLÜLER GONUŞMAZ


İçkiye düşkünlüğüyle tanınan Gullabi Turan’a arkadaşları nasihatte bulunurlar;

-"Öldüğün zaman mezarda sorgu sual melekleri gelip senden hesap soracaklar. Onlara ne diyeceğini bilir misen?” diye sorarlar.

Turan bilmediğini söyler ve omzunu silkeler. Bunun üzerine arkadaşı Turan’a öğretmeye çalışır.

-“Eğer Rabb’in kim, nebin kim diye sorarlarsa ne diyeceksin?”

Gullabi bunları duyunca dayanamaz ve arkadaşına şu ilginç soruyu sorar;

- “Ola oğlum zaten ben öliyem, heç ölüler gonuşur mi?”

BEN SANDIM Çİ SEN YENDİN

Gullabi Turan bir gün uçakla Ankara’ya gitmektedir. Oturduğu koltuk koridorda olduğu için camdan dışarı bakamamaktan dolayı canı sıkılmaktadır. Biraz sonra cam kenarında oturan yolcu kalkıp tuvalete gider. Turan da “fırsat bu fırsattır” diyerek hemen onun yerine geçip oturur. 

Adam biraz sonra geri dönünce şaşırır. Gullabi Turan’ın yüzüne sorgulayıcı bir şekilde bakınca Turan hemen atılır. 

 -"Ağabeci ben sandım çi sen yendin. Ne bilim geri gelecehsen"

DUBLÖR

Haydar Aliyev, 1970’li yıllarda Sovyet Azerbaycan’ın lideri iken sık, sık ülkenin bütününde ziyaretlerde bulunur. Ziyaretlere giderken şair, sinema sanatçısı, müzisyen, yazar, aktör gibi sanatkarları da yanında götürür. 

Ziyaretlerin birinde “Uzak Sahillerde” adlı filmin aktörü, Nodar Şaşıkoğlu;

- “Yoldaş Aliyev, bana sahip olun, birden sizin yerinize geçip sizin rolünüzü oynayabilirim.” der. 

Aliyev;

-“Buna gerek yok, ben dublör kullanmıyorum. Kendi rolümü kendim oynuyorum” diyerek cevap verir.

9 Mayıs 2019 Perşembe

AKILLI İNSAN


Ortacağda bir filozofa sorulmuş;

-'Bir insanın akıl seviyesini nasıl anlarsınız?''

Filozof;

-''Konuşmasından.'' diye cevap vermiş.

- ''Ya hiç konuşmazsa?'' demişler;

- ''O kadar akıllı insan yoktur ki!'' diye cevaplamış.

25 Nisan 2019 Perşembe

SAZIN PERDELERİ

Hoca'ya sormuşlar : 

- "Saz çalmayı bilir misin?"

- "Bilirim" demiş.

- "Buyur, çal bakalım" diyerek eline bir saz tutuşturmuşlar. Hoca mızrabı almış, perdelere basmadan tellere vurmağa, tuhaf sesler çıkarmağa başlamış.

- "Saz böyle mi çalınır a Hoca?" demişler, "parmaklar perdeler üzerinde gezdirilir, mızrap tellere
vuruldukça da sazdan makamlara göre ses çıkar."

- " Perdeleri bulamayanlar öyle çalar" demiş Hoca; " Ben sazı elime alır almaz perdeyi buldum! Ne diye boşuna gezineyim."

YALANCI BÜLBÜL

Hoca bir gün, yol kenarındaki bahçeye dalarak incir ağacına çıkmış, incir yemeye başlamış. Hocayı görerek ağacın altına koşan bahçe sahibi seslenmiş.

- "Hey ! Sen kimsin ? Ne yapıyorsun orada ?"

- "Ben bülbülüm" demiş Hoca.

Adam :

- "Öyleyse öt bakalım" deyince, Hoca karga gibi acayip sesler çıkarmış.

- "Bu ne biçim bülbül sesi yahu", demiş adam. "Bülbül hiç böyle mi öter."

- "Ne yapalım" demiş Hoca, "yalancı bülbül bu kadar öter!"

SENİNLE DE KONUŞULMUYOR

Hoca bir gün karısına :

- "Hatun" demiş, "Şu bizim komşu, çarıkçı, Mehmet ağanın adı neydi ?"

- "Kendin söyledin ya, efendi" demiş karısı, "Mehmet ağa."

- "Canım, dilim sürçtü işte... Ne iş yapar diyecektim." demiş Hoca.

- "A efendi" demiş karısı, "kendin çarıkçı demedin mi?"

- "Anlasana işte" demiş Hoca, "nerede oturuyor demek istedim."

- "Efendi, bugün sana ne oluyor?" demiş karısı "Komşu" dedin ya..."

Hoca birden sinirlenmiş.

- "Aman be karı... Seninle de bir türlü konuşulmaz ki!"

SESİNİN ARKASINDAN KOŞUYORMUŞ

Hoca ikindi ezanını okurken komşularının evlerinin önlerinde birbirleriyle konuşuyorlar, sanki ezan sesini duymuyor gibi davranıyorlarmış. Hoca sesini biraz daha yükseltmiş, amma bakmış ki fark eden bir şey yok. O tarafa doğru koşmaya ve koşarken de ezanı okumaya devam etmiş. O komşulardan birkaç kişi Hoca'ya bir şey olduğunu düşünerek yanına koşuşup sormuşlar : 

- "Ne oldu Hoca Efendi, niçin koşarak ezan okuyorsun.?"

- "Sesimin nerelere kadar gittiğini merak ettim de; arkasından koşuyorum" demiş.

GÖNLÜM RAZI OLMADI

 

Nasreddin Hoca, kasabadan aldığı malzemeleri bir çuvala yerleştirmiş ve çuvalı sırtına alarak eşeğine binmiş, köyüne doğru yola düşmüş. Yolda Hoca'yı görenler:

- " A be! Hoca, çuvalı niye kendi sırtına aldın ?" diye sormuşlar.

- "Ne yaparsın" demiş Hoca, "zavallı hayvan zaten benim bütün kahrımı çekiyor. Kendi bindiğim yetmiyormuş gibi çuvalı da ona taşıtmaya gönlüm razı olmadı."

1 Nisan 2019 Pazartesi

GAZ LAMBASI

Afacan Hayri babaannesine sorar;

- "Babaanne, sen evlenirken dedemden elektrik aldın mı?"

 Babaanne;

- "Yok yavrum, bizim zamanımızda gaz lambası vardı." der.

YÜRÜRKEN

Doktor uzun zamandan beri tedavi ettiği Temel'e sormuş;

- "Bacağın nasıl?"

- "Hala sekeyrum."

- "Devamlı mı?"

- "Yok daa yürurken."

5 Mart 2019 Salı

MEŞHEDİ'NİN KESERİ

Meşhedi Cafer yine İstanbul’a gelmiş. Bir kadim dostuyla Haliç’teki kahvehanelerden birinde nargileleri ateşlemişler ve sohbet ediyorlar. Cafer yine İran’ı ve onun zenginliklerinin sembolü olan Şah’ı methediyor, “Şehin Şah eyle bir seray yaptırmıştır kim, duvarları pembe mermerdendir. Kubbeleri altın kaplanmıştır. Kapı tokmakları billurdandır! Yerleri ipek Esfehan, Tebriz halıları ile bezenmiştir!” 

Arkadaşı, bıyık altından gülümseme ile, “Eee başka!?” Meşhedi palavralarının büyüsüne kapılmış, dalga geçildiğinin farkında değil, “Sarayın tavanları eyle yüskek, eyle ziyade katı vardır ki, çatıda çalışan marangoz keserini düşürmüştür. O çekiç el an düşmekte.... hala yere ulşabilmemiştir!”

Bizimkinin sabrı taşar, “Meşhedi, bizim Sultan’ın Bahçıvancıbaşı’sı sarayın bahçesine bir bostan patlıcanı ekmiştir. Patlıcan ikinci gün sürmüş, bostandan dışarı büyümüş, Sarayburnu’ndan Üsküdar’a geçmiş! Üsküdar’dan Kartal’a, Pendik’e uzanmış! Pendik’i de geçmiş Eskişehir’e ulaşmış, oradan Ankara, Sıvas’ı aşıp Van’a varmış! Şimdi sınırı geçip Tebriz’e...” deyince Meşhedi, “Bre insaf! Badılcan handeyse Tehran’a ulaşacak!” diyecek olmuş.

İşte o zaman İstanbullu, “Bak Meşhedi” demiş, “Ya sen o meret keseri bir an evvel yere indirirsin ya da ben o bostan patlıcanının ucunu getirip senin Şehinşah’ının burnunun deliğinden içeri tıkarım!”

Kaynak:Ercüment (Ercümend) Ekrem Talû

ALO 171

ALO 171 çağrı merkezi telefonu çalmış, arayan; 

-"Alo sigara bırakma hattı mı?" diye sormuş.

-"Evet, beyefendi buyrun?" diye operatör cevaplamış.

-"Benim eve de 3 paket bırakır mısınız?" diye arayan fısıldamış.

3 Şubat 2019 Pazar

MEŞHEDİ’NİN BALIKÇILIĞI

Dostum Meşhedi Cafer, o sene, Kalamış’ta oturduğum eve sık sık misafir gelirdi. Akşamları onunla birlikte, öteye beriye gezmeğe giderdik. Fakat en birinci zevkimiz, sabahları gayet erken kalkıp, sandalla balığa çıkmaktı. Zevkimiz, dedim… Lâkin bu tabir tamamıyle doğru değildir. Zira Meşhedi, eline olta almaz, sadece sandalın içinde oturup, daima yanında taşıdığı nargilesini içerek bizi seyrederdi. Sandalcımız Karabet isminde, pişkin, denizcilikte mahir, hoş sohbet bir Ermeniydi. Hemen her defasında Meşhedi ile inceden inceye alay eder, takılır, ayrıca bir zevk de o yolla temin ederdi. Bir gün yine böyle Caddebostanı kıyılarında mercan (balığı) avlıyorduk. 

Balığın bol bir günüydü. Her olta atışta, iri iri balıklar çekiyorduk. Karabet pürneşe idi ve her mercanda:

– Hay maşşallah!… Dinini sevdiğimin denizi! Madensin nesin? Şu balığa bak. Kuzudur mubârek!…

Diye sevincini ihzar ederdi.

Bir aralık Meşhedi’ye hitapla sordu:

– Hacı! Sizin taraflarda böyle kıyyak balık vardır?

Meşhedi, gayet sakin, şu cevabı verdi:

– Men böyle balıh tutmahlığa tenezzül etmezem.

– Etme, gözünü seveyim. Ya ne çeşit tutarsın?

– Men beyuh balıhlar dutirem. Hemin çoğ tutmişem!

– Nerede bu?

– Bizim Eyran diyarında… Ürmiye çölünde.

– Etme babacığım! Kırk senedir bu zenaatı edorum… Böyle bir yer ki deorsun işitmemişim.

– Özümden guş edesen!

– Haydi, öyle olsun! Velâkin, fikrime öyle gelor ki benim tuttuğum kadar beyük balık tutmamışsındır deyi!

– Çoh beyüğünü tutmişem!

– Olmaz! Olamaz!…

Meşhedi sinirlenmişti. Marpucu elinden düşürdü. Papağını bir vuruşta arkaya yasladı, bağırdı:

– Men özüne deyirem ki dutmişem!

– Nasıl olur, zo? Ben balina bile tutmuşum. Agnoorsun?…

Bu sefer Meşhedi istihfafkâr (alaycı) bir kahkaha salıverdi:

– Hay peder suhte! dedi. Men balina balıhını yem diyye gullanmişem!

Kaynak:Ercüment (Ercümend) Ekrem Talû

MEŞHEDİ’NİN KASASI

Meşhedi Cafer’e, o gün Mahmutpaşa yokuşunun alt başında tesadüf ettim. Telâşlı telâşlı, Sultanhamamına doğru gidiyordu. Hemen arkasından koşup yetiştim, elimi omuzuna dokundurdum:

– Nereye böyle dostum?

Arkasına döndü. Beni görünce, yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi:

– Özünü mene Hüdâ gönderüptür. Hoş gelmişsen ağa, dedi. Men de gedirem bir gassa almaklığa.

– Kasa mı alacaksın?

– Belî! Özün de menimle bile gelsen ki meni aldatmıyalar.

Nasılsa, hiçbir işim yoktu. Birlikte yürüye yürüye, o civarda demir kasalar satan bir Musevinin mağazasına gittik. Mağazanın sahibi Yumtov Efendi, Meşhedi’yi tanıyormuş. Çok kullanılmış piyano tuşlarına benzeyen sapsarı dişlerini meydana çıkaran bir tebessümle bizi karşıladı:

– Maşalla Cafer Ağa! Sefa yeldin! Angi ruzyar esti da bizi hatirladin? Soyle bakalum, ne yibi bir emrin var?

Meşhedi, gayet sağlam, aynı zamanda ucuz bir kasaya ihtiyacı olduğunu söyleyince, Yumtov Efendi:

– Nâ! Oyleysam bunu al!…

Diye orada duran külüstür, eski tarzda, çivili bir kasa gösterdi. Meşhedi dudak büküyor, beğenmediğini anlatmak istiyordu.

Yumtov Efendi, ballandıra ballandıra, malını senâ etmeğe başladı:

– Bu kasayı yordun mi? Bu, en sağlam İnyiliz malidir, haliz, mufliz! Ateştan da korkusu yok… Bunun tecrübesini Londra’da yaptılar. İçerisine uç tane canlı horoz koymuşlar, sonra kasayı kapamışlar, uç katlı bir evda vermişler ateşi… Kır sekiz saat yanmış. Bir da çıkarmışlar kasayı, açmışlar kapisini… Ne yorsünler?

– Horozlar pişmişti?

– Ne bişti be? Ne soyluyorsun? Bişti olur mu? Uçu da sağ, başlamışlar utmeye!… He!

Meşhedi her zamanki müstehzi tavrıyle gülümsemeğe başlamıştı.

– Hey peder suhte! dedi; mene bu hikâyeti ne diye söyliyirsen? Menim Eyran’da (İran’da) bir gassam var idi. Anın içine beyle üç tene horos goyup, seççiz cun furunda yahmişem… Sonra gappısın açmışem.

Yumtov Efendi sordu:

– Ey! Horoz uttu mu?

– Yoh! Hemmisi soguhtan mürd olmuştu!… (Hepsi soğuktan ölmüştü.)

Kaynak:Ercüment (Ercümend) Ekrem Talû

5 Ocak 2019 Cumartesi

EŞEK OLUR MU?

 

Tiyatroda, ünlü oyuncu rolü gereği uşaklarına bağırır.

-"Atımı getirin!"

O sırada münasebetsiz bir seyirci ;

-"Eşek olsa olmaz mı?" diye seslenir.

Oyuncu hiç istifini bozmaz:

-"Hay hay! Buyrun beyefendi!"

ARABAM DIŞARIDA

Temel kitapcıya girmiş;

-"Baa pir roman lazum"demiş.

Kitapcı sormuş :

-"Efendim ağır mı olsun hafif mi?"

Temel :

-"Farketmez, nasul olsa arabam dısarudadur." diye cevaplamış.